Amerika’nın Toplam Borcu Ne Kadar? 36 Trilyon Dolarlık Ekonomik Yükün Anatomisi

ABD’nin 36 trilyon doları aşan kamu borcu, faiz yükü, sosyal harcamalar ve dış alacaklılara olan bağımlılıkla birlikte yapısal bir risk unsuru haline gelmiştir. Doların rezerv para statüsü bu yükü taşımayı kolaylaştırsa da, 2030 sonrası projeksiyonlar borç sarmalının daha karmaşık ve sürdürülemez bir hale gelebileceğine işaret ediyor.
Amerika’nın Toplam Borcu Ne Kadar? 36 Trilyon Dolarlık Ekonomik Yükün Anatomisi

ABD’nin Güncel Kamu Borcu: Brüt ve Net Borç Arasındaki Fark

Amerika Birleşik Devletleri’nin kamu borcu, 2025 itibarıyla 36 trilyon doları aşmış durumda. Bu tutar, yalnızca ülke ekonomisinin değil, aynı zamanda küresel finans sisteminin de yapısal dengeleriyle doğrudan bağlantılı. Ancak bu borcun tekil bir kavram olmadığını belirtmek gerekir; çünkü kamuoyunda sıkça dile getirilen “brüt borç”, gerçekte net yükümlülüklerden farklıdır. Brüt borç, hem hükümetin dış yükümlülüklerini hem de kendi içinde tuttuğu borç enstrümanlarını kapsar.

Net borç ise yalnızca kamuya açık ve geri ödemesi gereken borçları ifade eder; yani hükümetin kendi kurumları arasında dolaşan borçlar bu hesaba dahil edilmez. Örneğin, Hazine’nin Sosyal Güvenlik fonuna olan borcu teknik olarak bir yükümlülük olsa da, dış yatırımcı açısından doğrudan bir risk teşkil etmez. Dolayısıyla ekonomik risk analizi yapılırken net borç seviyesi daha belirleyici bir ölçüttür. Bu ayrım, özellikle bütçe dengesi ve borcun çevrilebilirliği açısından önem taşır.

Borç Tavanı Tartışmaları: ABD Hükümeti Ne Zaman Temerrüde Düşer?

ABD’de federal borçlanma yetkisi, Kongre tarafından belirlenen bir “borç tavanı” ile sınırlıdır. Bu mekanizma, Hazine’nin ne kadar borçlanabileceğine dair yasal üst sınırı belirler. Ancak bu tavan, genellikle politik pazarlıkların bir aracı haline geldiğinden, belirli aralıklarla hükümetin temerrüde düşme riskiyle karşı karşıya kalmasına neden olur. Temerrüt, yani borç ödememe durumu teknik olarak nadiren gerçekleşse de, borç tavanına ulaşıldığında hükümet bazı ödemeleri durdurmak zorunda kalabilir.

Bu tür krizler geçmişte birkaç kez yaşanmıştır. Özellikle 2011 ve 2023 yıllarında Kongre’de borç tavanı anlaşmazlıkları nedeniyle mali piyasalarda ciddi belirsizlikler oluşmuş, ABD’nin kredi notu dahi düşürülmüştür. Hazine, bu süreçlerde “olağanüstü önlemler” yoluyla ödemeleri sürdürebilir; ancak bu yöntemlerin süresi sınırlıdır. Dolayısıyla borç tavanı tartışmaları, ABD’nin borçluluk seviyesinden çok, sistemin işleyişine ve siyasi istikrara dair risklerin göstergesidir.

Borcun Kompozisyonu: Kamuya Açık ve Hükümet İçi Borçlar

ABD kamu borcunun yapısı temelde iki ana bileşene ayrılır: kamuya açık borçlar ve hükümet içi borçlar. Kamuya açık borçlar; bireyler, bankalar, yatırım fonları, emeklilik fonları ve yabancı hükümetler gibi dış aktörlerin sahip olduğu borçlanma araçlarını içerir. Bu kısım, doğrudan finansal piyasalara ve dolayısıyla faiz oranları ile ekonomik istikrara en duyarlı bölümdür. 2025 itibarıyla bu borç yaklaşık 26 trilyon dolar civarındadır ve toplam borcun üçte ikisinden fazlasını oluşturur.

Hükümet içi borçlar ise ABD federal hükümetine bağlı kurumların birbirine olan yükümlülüklerini kapsar. En bilinen örneklerden biri, Hazine’nin Sosyal Güvenlik fonuna olan borcudur. Bu borçlar piyasada dolaşmaz ve ticari yatırımcıları doğrudan etkilemez. Ancak bu varlıkların gelecekteki ödemeleri garanti altına alması beklenir, dolayısıyla bütçe üzerinde uzun vadeli baskı yaratır. Bu yapı, ABD kamu borcunun dış şoklara karşı esnekliğini artırsa da, içerideki yükümlülüklerin büyüklüğü göz ardı edilemeyecek bir risk teşkil etmektedir.

Faiz Yükü ve Bütçeye Etkisi: Yıllık Faiz Giderleri Trilyon Doları Aşıyor mu?

Yükselen borç seviyelerinin en somut etkisi, federal bütçedeki faiz ödemeleri kaleminde görülmektedir. 2024 yılı itibarıyla ABD’nin yıllık faiz giderleri 1 trilyon dolar sınırını aşmış ve savunma harcamalarını dahi geride bırakmıştır. Bu durum, faiz oranlarının yükseldiği bir ortamda borcun yeniden çevrilme maliyetinin dramatik biçimde arttığını göstermektedir. Özellikle kısa vadeli tahvillerin ağırlıklı olması nedeniyle, yeni ihraç edilen borçlar daha yüksek faiz oranlarıyla piyasaya sürülmek zorunda kalınmaktadır.

Faiz ödemeleri, kamu hizmetlerine ayrılan bütçeyi kısıtladığı gibi, mali manevra alanını da daraltır. Eğitim, sağlık, altyapı gibi alanlara yapılacak harcamalar, faiz yükünün artmasıyla ertelenebilir ya da sınırlandırılabilir. Bu durum yalnızca bugünü değil, gelecek nesillerin mali sürdürülebilirliğini de etkileyen yapısal bir sorundur. Dolayısıyla ABD’nin borç seviyesinden ziyade, bu borcu taşıma maliyeti ve bütçedeki payı, ülkenin ekonomik dayanıklılığı açısından belirleyici bir gösterge haline gelmiştir.

Sosyal Güvenlik ve Medicare Fonlarının Borçtaki Rolü

ABD federal hükümetinin en büyük iç yükümlülüklerinden biri Sosyal Güvenlik ve Medicare sistemleridir. Bu programlar, milyonlarca Amerikalıya emeklilik maaşı, sağlık sigortası ve sosyal yardım sağlamaktadır. Fonlar, çalışanlardan toplanan vergilerle finanse edilse de, zamanla bu gelirler sistemin yükümlülüklerini karşılamada yetersiz kalmaya başlamıştır. Bu açıklar, Hazine’nin bu fonlara borçlanmasıyla geçici olarak kapatılmakta, böylece iç borç kalemleri büyümektedir.

Bu borç teknik olarak “kendi kendine” borç gibi görünse de, gelecekteki harcamaları güvence altına aldığı için federal bütçeye ciddi bir yük oluşturur. Nitekim Sosyal Güvenlik İdaresi’nin projeksiyonlarına göre, mevcut sistem önlem alınmazsa 2030’lu yıllarda fon rezervlerini tüketebilir. Bu senaryoda ya faydalar azaltılacak ya da ek finansman gerekecektir. Dolayısıyla bu programlar, borç dinamikleri içinde hem siyasi hem de ekonomik olarak en hassas başlıklardan biridir.

Dış Alacaklılar: Çin, Japonya ve Küresel Yatırımcılar ABD Borcunu Nasıl Taşıyor?

ABD’nin kamu borcunun yaklaşık üçte biri yabancı yatırımcıların elindedir ve bu yatırımcılar arasında öne çıkan iki ülke Japonya ve Çin’dir. Her iki ülke de rezervlerini değerlendirmek, ticaret fazlalarını dolar bazında korumak ve ABD ile olan ekonomik ilişkilerini dengelemek amacıyla ABD Hazine tahvillerine büyük oranda yatırım yapmaktadır. Japonya, düşük faiz politikası nedeniyle likit ve güvenli getiri arayışında ABD tahvillerini tercih ederken; Çin için bu alım, hem ekonomik hem stratejik bir kaldıraç işlevi görmektedir.

Ancak son yıllarda jeopolitik gerilimler ve dolar dışı rezerv arayışları, Çin’in ABD tahvili portföyünü azaltmasına neden olmuştur. Buna rağmen, ABD tahvilleri hâlâ küresel yatırımcılar için en güvenilir varlık sınıfı olmaya devam etmektedir. Avrupalı bankalar, petrol ihracatçıları ve büyük emeklilik fonları da bu borcun taşınmasında önemli rol oynar. ABD’nin küresel finans sistemindeki konumu sayesinde bu dış borç, yüksek seviyelere ulaşsa da hâlâ düşük maliyetle çevrilebilmektedir.

Borcun ABD Doları ve Küresel Rezerv Para Statüsüyle İlişkisi

ABD kamu borcunun sürdürülebilirliği, büyük ölçüde doların küresel rezerv para olma statüsüne dayanır. Dolar, dünya ticaretinin ve merkez bankası rezervlerinin büyük bölümünde ana para birimi olarak kullanılmakta; bu da ABD’ye kendi para biriminden borçlanma gibi eşsiz bir avantaj sunmaktadır. Bu avantaj sayesinde ABD, diğer ülkelere kıyasla daha yüksek borç seviyelerini daha düşük maliyetle sürdürebilmektedir.

Bu durum aynı zamanda “aşırı borçlanma paradoksu”nu da beraberinde getirir. Zira ABD’nin yüksek borçluluğu bir sorun teşkil etse de, doların küresel talebi sürdükçe bu borcun finanse edilmesi konusunda ciddi bir baskı oluşmaz. Ancak rezerv para statüsünün sorgulanması ya da alternatif sistemlerin gelişmesi, bu dengeyi tehdit edebilir. Doların egemenliği sürse de, merkez bankalarının çeşitlendirme stratejileri ve dijital para girişimleri, uzun vadede bu ayrıcalıklı konum üzerinde baskı yaratabilir. Bu olasılıklar, ABD’nin borç politikasını artık yalnızca iç dinamiklerle değil, küresel düzeydeki para politikalarıyla birlikte değerlendirmeyi zorunlu kılar.

Gelecek Projeksiyonları: 2030 ve Sonrası İçin Borç Sarmalı Ne Vadediyor?

ABD’nin kamu borcunun önümüzdeki yıllarda da artmaya devam etmesi bekleniyor. Kongre Bütçe Ofisi (CBO) ve benzeri bağımsız kurumların projeksiyonlarına göre, borcun GSYH’ye oranı 2030’lu yıllarda %120’yi aşabilir. Bu, savaş sonrası dönemde dahi görülmemiş seviyelere ulaşılacağı anlamına geliyor. Nüfusun yaşlanması, Sosyal Güvenlik ve Medicare gibi zorunlu harcama kalemlerinin büyümesi ve faiz giderlerindeki artış, borç dinamiğini daha da karmaşıklaştırıyor. Yeni vergi reformları ya da harcama kesintileri olmaksızın, mevcut politika rotası sürdürülebilir görünmüyor.

Ayrıca, küresel ekonomik ortamda faiz oranlarının yeniden yükseliş trendine girmesiyle birlikte borcun çevrilme maliyeti daha da artabilir. Bu da bütçe açığının yapısal hale gelmesi ve “borç faizi için borçlanma” döngüsünün kronikleşmesi riskini beraberinde getiriyor. Bazı senaryolarda ABD’nin borçlanma kapasitesinin piyasa güvenini zorlayabileceği, kredi notlarında kademeli düşüşler yaşanabileceği öngörülüyor. Bu bağlamda, mali disiplinin yeniden tesis edilmesi, sadece ekonomik değil, jeopolitik istikrar açısından da kritik bir başlık haline gelmiş durumda.

Ninja News’te sunulan içerikler, yalnızca genel bilgilendirme amaçlıdır ve yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir. Ninja News’te paylaşılan bilgiler hiçbir şekilde bireysel yatırım kararlarınızı yönlendirmek için kullanılmamalıdır. Ninja News içeriklerine göre yatırım kararı kalan kullanıcıların yatırımlarından doğan tüm sorumluluk kullanıcılara aittir, hiçbir şekilde Ninja News, ortakları, iştirakleri veya çalışanları sorumlu tutulamaz. Sorumluluk Reddi Beyanı’nın tamamını okumak için tıklayınız.