Sequencer Nedir? Rollup Mimarilerindeki Rolü
Rollup mimarileri, Ethereum gibi ana zincirlerin güvenliğini kullanarak kendi üzerinde işlem yürütmeyi amaçlayan layer 2 çözümleridir. Bu yapılarda işlemlerin toplanması, sıralanması ve blok hâline getirilmesi görevini sequencer (sıralayıcı) adı verilen özel bir bileşen üstlenir. Sequencer, işlemlerin hangi sırayla yürütüleceğini belirler ve bu sırayı daha sonra Ethereum’a veya veri kullanılabilirliği katmanına bildirir.
Geleneksel rollup sistemlerinde her rollup’ın kendi sequencer’ı bulunur. Bu yapı basit ve hızlıdır; ancak bu bağımsızlık rollup’lar arası eşzamanlılık (synchronization) sorunlarına neden olabilir. Özellikle likiditenin farklı rollup’lar arasında hareket ettiği senaryolarda, işlemlerin atomik ve tutarlı biçimde gerçekleşmesi oldukça zordur. İşte bu noktada shared sequencer modeli devreye girer.
Paylaşımlı (Shared) Sequencer Kavramı Nasıl Ortaya Çıktı?
Paylaşımlı sequencer (shared sequencer), birden fazla rollup’ın işlemlerini aynı anda sıralayan ve ortak bir yürütme düzeni sağlayan yapıdır. Bu fikir, rollup’lar arası kompozisyon (inter-rollup composability) sorunlarını çözmek ve çoklu zincirler arasında eş zamanlı işlem yürütülmesini mümkün kılmak amacıyla ortaya çıkmıştır.
Rollup’ların birbirinden izole sequencer’lar kullanması, MEV manipülasyonu, front-running riskleri ve zincirler arası gecikmeler gibi birçok soruna yol açmaktadır. Buna karşılık shared sequencer modeli, tüm rollup’ların işlemlerini ortak bir zaman çizelgesi içinde sıralayarak bu sorunlara çözüm getirmeyi hedefler. Böylece likiditenin parçalanması yerine, zincirler arası birlikte çalışabilirlik (interoperability) teşvik edilir.

Rollup’lar Arası Senkronizasyon Sorunu ve Çözüm Arayışları
Rollup mimarilerinde her zincirin kendi sequencer’ına sahip olması, işlemlerin bağımsız şekilde sıralanması anlamına gelir. Bu durum, zincirler arası etkileşimde zamanlama uyuşmazlıklarına neden olur. Örneğin bir kullanıcı, A rollup’ında bir varlık satıp B rollup’ında eşzamanlı olarak bir alım işlemi gerçekleştirmek istediğinde, işlemlerin farklı zamanlarda yürütülmesi nedeniyle tutarsızlık ve başarısızlık riski ortaya çıkar.
Bu senkronizasyon sorunu, merkezi borsalar ve büyük DEX’lerde kullanılan atomic composability kavramının kaybına yol açar. Farklı zincirlerde yer alan DeFi protokolleri arasındaki koordinasyon güçleşir. Paylaşımlı sequencer modeli, bu problemi çözmek amacıyla tüm rollup’lar için ortak bir işlem sıralama alanı oluşturarak işlemlerin aynı anda, tutarlı ve senkronize biçimde yürütülmesini sağlar. Böylece kullanıcılar için zincirler arası işlemler daha hızlı, daha güvenli ve daha öngörülebilir hâle gelir.
Shared Sequencer Nasıl Çalışır? Teknik Yapı ve Akış
Shared sequencer sistemi, birden fazla rollup’tan gelen işlemleri toplayan ve bu işlemleri ortak bir sıraya göre zamanlayan merkeziyetsiz bir protokol olarak çalışır. Her rollup, kendi kullanıcı işlemlerini bu ortak sequencer’a gönderir. Sequencer ise tüm bu işlemleri zaman damgası, likidite durumu ve yürütme önceliği gibi kriterlerle sıralar.
Daha sonra sıralanmış işlemler, her rollup’a geri gönderilerek yürütülür. Bazı sistemlerde shared sequencer’lar yalnızca sıralama yaparken, yürütme rollup’lar tarafından gerçekleştirilir; bazı sistemlerde ise sıralama ve yürütme birlikte yapılır. Bu yapı sayesinde, zincirler arası işlemler atomik, yani ya tamamen gerçekleşen ya da hiç gerçekleşmeyen işlemler hâlinde kurgulanabilir.
Atomic Composability Nedir ve Neden Önemlidir?
Atomic composability, birden fazla işlemin tek bir bütün olarak gerçekleşmesini ifade eder. Bu kavram, DeFi uygulamalarında sıklıkla kullanılır çünkü kullanıcıların bir zincirde varlık takası yaparken aynı anda başka bir zincirde borç alma ya da likidite sağlama gibi işlemleri gerçekleştirebilmesi gerekir. Eğer bu işlemlerden biri başarısız olursa, diğerlerinin de otomatik olarak iptal olması gerekir ki sistem bütünlüğü ve kullanıcı fon güvenliği sağlansın.
Modüler rollup yapılarında atomic composability oldukça zordur çünkü her rollup kendi zaman çizelgesine ve yürütme yapısına sahiptir. Shared sequencer bu sorunu çözümler; çünkü rollup’lar arasında ortak bir zamanlama protokolü ve işlem önceliği belirler. Böylece işlemler zincirler arası koordine edilebilir ve kullanıcılar farklı rollup’larda eşzamanlı, koşullu işlemler gerçekleştirebilir. Bu durum, hem DeFi protokolleri hem de zincirler arası NFT transferleri için kritik öneme sahiptir.

MEV Paylaşımı ve Adil Blok Üretimi Açısından Etkileri
Paylaşımlı sequencer sistemi, yalnızca teknik uyumu değil, aynı zamanda ekonomik adaleti de hedefler. Geleneksel sequencer sistemlerinde MEV (Maximal Extractable Value) tek bir rollup’ta ve sıklıkla merkezileşmiş yapılar tarafından elde edilirken, shared sequencer’lar bu değerin zincirler arasında dağıtılmasını ve rekabetçi şekilde paylaşılmasını sağlar.
Bu yapı aynı zamanda front-running gibi saldırı türlerini sınırlayabilir çünkü tüm işlemler önceden belirlenen ve zincirler arası ortak bir sıraya göre yürütülür. Ayrıca birden fazla builder’ın veya sequencer node’unun katıldığı yapılar, MEV’in belirli aktörlerde yoğunlaşmasını önleyerek Ethereum’un ademi merkeziyet felsefesine daha uygun bir yapı oluşturur.
Rollup Egemenliği vs. Ortaklaşa Yürütüm: İkili Yapının Dengesi
Rollup ekosisteminde “egemenlik” (sovereignty), her rollup’ın kendi sıralama ve yürütme mekanizmaları üzerinde tam kontrol sahibi olması anlamına gelir. Bu kontrol, rollup geliştiricilerine yüksek özelleştirme esnekliği ve bağımsız yönetişim sunar. Ancak bu bağımsızlık, zincirler arası koordinasyonu ve birlikte çalışabilirliği zorlaştırır.
Shared sequencer yaklaşımı bu dengeyi yeniden tanımlar. Egemenlikten ödün vermeden, rollup’ların yalnızca sıralama sürecini dış kaynak olarak kullanması mümkündür. Yani bir rollup, yürütmeyi kendi yapmaya devam ederken, işlemlerin zamanlamasını ortak bir sequencer üzerinden koordine edebilir. Bu yapı, hem rollup özgürlüğünü hem de çok zincirli senkronizasyonu mümkün kılarak, Web3’ün ölçeklenebilirliğini yeni bir düzeye taşır.

Espresso, Astria, Radius ve Diğer Shared Sequencer Projeleri
Shared sequencer konsepti henüz gelişiminin erken aşamalarında olsa da, bu yapının potansiyelini test eden birkaç öncü proje dikkat çekmektedir.
Espresso Systems, Celestia ile entegre çalışan ve veri kullanılabilirliği katmanını da içeren, merkeziyetsiz ve şeffaf bir shared sequencer mimarisi geliştiriyor. Özellikle DeFi protokolleri için adil sıralama ve gizlilik üzerine yoğunlaşıyor.
Astria, Cosmos ekosistemi için geliştirilmiş ve rollup’lar arasında composability sağlamayı hedefleyen bir ortak sequencer ağıdır. Katılımcı rollup’lar, Astria’nın sunduğu sıralama servisini kullanarak birlikte çalışabilirlik avantajı elde ederler.
Radius, farklı rollup mimarilerine kolayca entegre olabilen, esnek ve açık kaynaklı bir sequencer katmanı geliştiriyor. Amacı, MEV paylaşımını adil kılmak ve kullanıcı işlemlerini front-running’e karşı korumak.
Bu projeler, shared sequencer fikrinin hem teknik hem de ekonomik yönlerden nasıl uygulanabileceğine dair somut örnekler sunar.
Shared Sequencer’ların Potansiyel Riskleri ve Merkeziyetsizlik Tartışmaları
Shared sequencer yapıları, birçok rollup’ın işlem sıralamasını aynı merkezî katmana devrettiği için, beraberinde bazı merkeziyetleşme riskleri taşır. Eğer bu ortak sıralayıcı birkaç büyük aktörün kontrolü altına girerse, sistemdeki işlemlerin sıralanışı üzerinde tekel oluşabilir. Bu da hem zincirler arası adil rekabeti bozar hem de kullanıcıların güvenini zedeler.
Ayrıca sequencer’ların öncelikleme yapması, işlem geciktirmesi ya da sansürlemesi durumunda, zincirler arası senkronizasyon sistematik olarak bozulabilir. Bu nedenle shared sequencer mimarisinde validator yapılarının açık, dağıtık ve denetlenebilir olması kritik önem taşır. Benzer şekilde, her rollup’ın sıralamayı tamamen devretmesi yerine, “opt-in” yani isteğe bağlı bağlılık modeli benimsemesi, egemenliğin tamamen kaybedilmemesi açısından önemli bir çözümdür.

Ortak Sequencer Katmanlarının Geleceği: Çok Zincirli Ekosistemlerde Yeni Standart mı?
Web3’ün geleceği, çok zincirli yapılara doğru evrilirken, bu ağların birlikte çalışabilirliğini sağlayacak ortak altyapılar daha da önemli hâle geliyor. Shared sequencer modelleri bu noktada, interoperability, composability ve fair MEV paylaşımı gibi konuların merkezinde konumlanıyor.
İlerleyen dönemde, shared sequencer’ların protokol düzeyine entegre edilmesi, Layer 2 çözümleri arasında atomik işlem gerçekleştirme, zincirler arası oracle senkronizasyonu ve güvenli likidite transferi gibi kullanım alanlarını yaygınlaştırabilir. Ancak bu mimarilerin uzun ömürlü ve sürdürülebilir olabilmesi, yalnızca teknik başarım değil, yönetişim yapılarının açıklığı ve topluluklar arası katılım seviyesine bağlı olacaktır.