Modüler Blockchain Mimarisi Nedir? Monolitikten Modülerliğe Geçiş
Blokzincir teknolojisinin erken döneminde sistemler genellikle “monolitik” olarak tasarlanıyordu. Yani konsensus, yürütme, veri erişimi ve veri kullanılabilirliği gibi tüm katmanlar aynı zincir içinde, tek bir yapıda çalışıyordu. Ancak bu yaklaşım, hem ölçeklenebilirlik hem de esneklik açısından ciddi sınırlamalara yol açtı. Modüler blockchain mimarisi, bu sorunları çözmek üzere geliştirilmiş ve her katmanı farklı yapılara bölerek özelleştirilebilir, taşınabilir ve ölçeklenebilir bir yapı ortaya koymuştur.
Modüler yapıda her bir katman, farklı sağlayıcılar tarafından yürütülebilir: veri kullanılabilirliği için Celestia gibi bir zincir, yürütme için rollup sistemleri, konsensus için Ethereum gibi kök zincirler kullanılabilir. Bu sayede farklı protokoller ihtiyaçlarına göre sistem tasarlayabilir ve zincirler arası birlikte çalışabilirlik (interoperability) daha etkin şekilde sağlanabilir. Bu mimari, özellikle Layer 2 çözümlerinde yeni nesil blokzincir tasarımlarının temelini oluşturmaktadır.
Konsensus, Yürütme ve Veri Katmanlarının Ayrıştırılması
Modüler yapıdaki en belirgin değişimlerden biri, blokzincir mimarisinin üç ana katmana bölünmesidir: konsensus (consensus), yürütme (execution) ve veri (data availability). Konsensus katmanı, işlemlerin sırasını ve doğruluğunu belirler; yürütme katmanı, işlemlerin mantıksal çalışmasını sağlar; veri katmanı ise bu işlemlere ait bilgilerin güvenli ve erişilebilir şekilde saklanmasını üstlenir.
Bu ayrım sayesinde her katman kendi ölçeklenebilirliğini ve güvenlik modelini inşa edebilir. Örneğin bir rollup, Ethereum’un konsensus güvenliğini kullanırken, kendi yürütme motorunu bağımsız olarak çalıştırabilir. Aynı rollup, Celestia gibi DA katmanlarına entegre olarak verilerini farklı bir zincire yayımlayabilir. Böylece sistemler hem daha esnek hale gelir hem de zincirler arası rekabet ile inovasyon teşvik edilir.

Shared Sequencer Nedir? Rollup’lar Arası Senkronizasyonun Anahtarı
Modüler yapının doğurduğu sorunlardan biri, farklı rollup’lar arasında senkronizasyon eksikliğidir. Her rollup kendi sıralayıcısına (sequencer) sahip olduğunda, işlemlerin hangi sırayla gerçekleştiği zincirden zincire farklılık gösterebilir ve bu da atomik işlem gerçekleştirmeyi zorlaştırır. Bu sorunu çözmek için geliştirilen yapı ise Shared Sequencer, yani paylaşımlı sıralayıcıdır.
Shared sequencer, birden fazla rollup için tek bir işlem sıralama noktası olarak çalışır. Böylece zincirler arası işlemler aynı zaman çizelgesinde sıralanabilir ve atomik composability korunabilir. Bu yapı, hem rollup’lar arası işlem geçişlerini kolaylaştırır hem de veri tutarlılığı açısından güvenli bir ortam sunar. Aynı zamanda blok üretiminin merkeziyet risklerini azaltarak adil ve öngörülebilir bir yürütme mantığı sağlar.
Execution Rollups: Uygulama Katmanının Zincirden Bağımsızlaştırılması
Execution rollups, yürütme katmanının zincirden ayrılarak bağımsız bir modül haline getirilmesini ifade eder. Bu yapı sayesinde rollup’lar, konsensus ve veri katmanından ayrışarak yalnızca işlemlerin çalıştırılmasına odaklanabilir. Bu yaklaşım, özellikle uygulama özelinde optimizasyon yapmak isteyen protokoller için büyük avantaj sunar.
Örneğin bir DeFi uygulaması, kendisine özel bir execution rollup geliştirerek daha hızlı işlem onayları, daha düşük ücretler veya özel işlem kuralları sağlayabilir. Execution rollups, merkezi yürütme sistemlerinin yerini alabilecek düzeyde esnek ve özelleştirilebilir yapılardır. Bunlar, hem EVM uyumlu hem de EVM dışı mimarilerle çalışabilecek şekilde tasarlanabilir. Bu, çok zincirli Web3 vizyonunun temel taşlarından biri olarak görülmektedir.

Atomic Composability Sorunu ve Paylaşımlı Sıralayıcıların Rolü
Modüler mimaride, her rollup’ın kendi yürütme ve sıralama katmanına sahip olması, zincirler arası işlemlerin atomik (bölünemez ve eşzamanlı) yürütülmesini zorlaştırır. Bu durum, atomic composability olarak bilinen, birden fazla işlemin aynı anda ve başarı garantisiyle gerçekleştirilmesini sağlayan özelliğin kaybına yol açar. Özellikle DeFi uygulamalarında, bir işlem zinciri içinde farklı protokolleri eşzamanlı kullanma gerekliliği bu sorunu kritik hale getirir.
Shared sequencer sistemleri, bu soruna etkili bir çözüm sunar. Tüm rollup’lar için ortak bir işlem sıralama katmanı oluşturarak, işlemlerin zamanlamasını tek bir merkezden düzenler. Böylece, bir rollup’ta başlatılan bir işlem diğer rollup’ta anında ve senkronize şekilde tamamlanabilir. Bu senkronizasyon, zincirler arası arbitraj, kredilendirme, swap gibi karmaşık işlemlerin güvenli ve verimli biçimde çalışmasını sağlar.
Sequencer Ayrışması ile MEV Dağılımı ve Adil Blok Üretimi
Shared sequencer mimarisinin en çarpıcı etkilerinden biri, Miner Extractable Value (MEV) kaynaklı manipülasyonların önlenmesidir. Geleneksel yapıdaki bağımsız sequencer’lar, işlemleri kendi çıkarlarına göre sıralayarak MEV elde edebilir. Ancak shared sequencer sisteminde, sıralama süreci çoklu taraflı ve şeffaf bir yapıda işlediği için bu tür manipülasyonlara karşı daha dirençli bir ortam oluşur.
MEV’in adil şekilde dağıtılabilmesi için blok üretim sürecinin şeffaf, açık katılımlı ve merkeziyetsiz olması gerekir. Bu da shared sequencer’ların “fair ordering” algoritmaları, sıralama açık artırmaları veya mev dağıtım protokolleri ile desteklenmesiyle sağlanabilir. Özellikle rollup ağlarının büyümesiyle birlikte, MEV dağılımının sistemli hale getirilmesi; kullanıcı deneyimi, güvenlik ve teşvik dengesi açısından hayati hale gelmiştir.

Uyum ve Eşzamanlılık: Rollup Ekosisteminde Ortak Zaman Çizelgesi
Modüler sistemde birbirinden bağımsız çalışan rollup’lar arasında zaman uyumu eksikliği, zincirler arası işlemlerde senkronizasyon sorunlarına yol açabilir. Farklı zaman dilimlerinde çalışan yürütme katmanları, aynı işlem seti üzerinde farklı sonuçlar doğurabilir. Ortak zaman çizelgesi oluşturulması, bu sorunun çözümünde kilit rol oynar.
Shared sequencer sistemleri sayesinde rollup’lar tek bir zaman çerçevesinde işlemlerini sıralayabilir ve yürütebilir. Bu, yalnızca teknik uyumu değil, ekonomik senkronizasyonu da mümkün kılar. Kullanıcıların farklı rollup’lar üzerindeki işlemleri aynı blok içinde gerçekleştirebilmesi, likidite ve işlem yoğunluğunu daha dengeli hale getirir. Bu yapı aynı zamanda Layer 3 çözümleri ve inter-rollup köprülerinin sağlıklı çalışabilmesi için de altyapı sunar.
Espresso, Astria, Radius: Shared Sequencer Uygulamaları
Shared sequencer yapıları henüz gelişim aşamasında olsa da, çeşitli projeler bu alanda öncülük etmeye başlamıştır. Espresso, modüler zincirler için fair ordering ve MEV dağılımı özelliklerini destekleyen bir shared sequencer altyapısı sunmaktadır. Aynı zamanda rollup’ların bağımsız çalışmasını desteklerken atomik işlem gerçekleştirmeyi mümkün kılar.
Astria, Cosmos ve Celestia ekosisteminde shared sequencer işlevi gören bir yapı inşa etmektedir. Astria, özellikle Cosmos tabanlı uygulamaların veri sıralama süreçlerini merkeziyetsizleştirmeyi amaçlamaktadır. Radius ise rollup’lar arası güvenli veri ve işlem sıralaması sağlayarak, modüler mimaride minimum gecikmeyle maksimum uyumluluk hedeflemektedir. Bu üç proje de, shared sequencer yapılarının hem teknik hem ekonomik mimarilerini yeniden şekillendirmektedir.

Modüler Konsensusta Güvenlik Paylaşımı Nasıl Sağlanır?
Modüler mimaride farklı katmanlar kendi görevlerini yerine getirirken, güvenlik tüm sistemi kapsayan temel bir ihtiyaçtır. Bu bağlamda security as a service yaklaşımı gelişmiştir. Örneğin execution rollup’lar kendi konsensus yapıları yerine Ethereum veya Celestia gibi güçlü ana zincirlerin güvenliğini “paylaşımlı” biçimde kullanabilir. Bu, küçük rollup’ların sıfırdan bir doğrulayıcı ağı kurmak zorunda kalmadan yüksek güvenlik seviyesine ulaşmasını sağlar.
Ayrıca restaking, shared sequencer’ların güvenliğini artırmak için kullanılabilir. Kullanıcılar, LSD (liquid staking derivative) token’larını restake ederek shared sequencer ağlarında doğrulayıcı görevi üstlenebilir. Bu sayede hem ekonomik güvenlik sağlanır hem de merkeziyetsizlik korunur. Gelecekte, güvenlik havuzlarının farklı katmanlar arasında esnek biçimde paylaşılması, modüler mimarinin sürdürülebilirliğini belirleyecek önemli bir faktör olacaktır.